yazım uzun olduğu için 2 sayfada yayınlayabildim.
2.bölüm
-->
Bize bakıldığında toplumumuz şu an elinde bulundurduğu pek
çok hakkını hiç bir çaba harcamadan deyim yerindeyse bedavadan
kazanmıştır. Bu halk 1. dünya savaşında varlığını devam
ettirebilmek, kurtuluş savaşında ise var olabilme mücadelesi
vermiştir. O mücadele kazanıldığında bile o anki aydınlarımızın
tamamının bağımsız, laik bir cumhuriyet kurma düşüncesinde
olmadıkları açıktır. Bizim şansımız Atatürk tür. O yıllar
yılı cephelerde savaşmış ve kendisine bir takım başarıları
(içinde bulundukları yokluğa rağmen) kazandıran halkına duyduğu
minnet ile bu cumhuriyeti hayata geçirmeye gayret etmiştir. Atatürk
bunu yaparken her başarısında, aldığı her rütbe ve ödülde
binlerce şehidin hakkının bulunduğunu unutmamıştır. Hayatının
sonuna kadar da vatanı için yaşamış ve ölmüştür. Batılı
ülkeler aynı hakları elde edebilmek için yüzyıllar süren bir
karanlığın içerisinden geçmek zorunda kalmıştır.
Bu gün karşılaştığımız sorunların temelinde de bu
bedavacılık (yani bu kazanımların değerinin bilinmemesi)
yatmaktadır.
bu gün gelinen noktada başbakanın çizdiği profil ve
kullandığı dil toplumu bölmekte ve çift kutuplu bir hale
sokmakla, ortaya çıkan yolsuzluk iddialarıyla beraber en büyük
darbeyi inançlı insanlara vurmaktadır. bu siyasal topluluğun
kemikleşmiş kadrosunu oluşturan imam hatip, kuran kursu ve tarikat
veya cemaat merkezli üyeleri büyük bir travmanın eşiğine
gelmişlerdir. yıllardır bu ortamlarda şeriatın (şeriat olmasa
da muhafazakar bir yapının) geleceği müjdelenmiş ve bunun için
büyük çaba ve sermaye harcanmıştır. sonucunda bu işi başardık
diye düşünülürken bu olaylar patlak vermiştir. ve bu olaylar
farklı iki kutuptan değil bu zihniyeti iktidara birlikte taşımış
guruplar arasındaki güç ve iktidar paylaşımından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Bu olayla birlikte bu oluşum içindeki
insanlar (azınlıkta olsa) bu yapıyı (islamın siyasete alet
edilmesini) tartışmaya başlamışlardır.
şimdi önümüzde seçimler var. bizim ülkemizin bu sıkıntıları
aşabilmesi mümkün. ama bunu yapabilmek için insanların bu
şartlandırılmışlıktan kurtulmaları. bu ortaya çıkan
delilleri akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek sonuçlandırmaları
gerekmektedir.
Bu benim umudum. İnsanlar artık siyasilerin bizim oylarımızla
ve bizim paramızla bizi yöneten insanlar olduklarının farkına
varmaları ve hayatın her bölümünde yaptıkları gibi verdikleri
paranın karşılığını aramalıdırlar. Bunu da oy verdikleri
oluşuma parti tüzükleri, milletvekili seçim kuralları, seçim
barajları, dokunulmazlıkların kaldırılması ve yargı
bağımsızlığı gibi konularda baskı yaparak daha ahlaklı bir
yapının oluşturulmasını istemelidirler. “Her gelen çalar”
ve “bundan iyi kim var?, kime oy verelim?” mantığından hızla
kurtulmalılar. Kim yaparsa yapsın çalınan para bizim cebimizdeki
paradır. Bunu unutmayalım.
Ben inanıyorum ki; bu ülkede üretilen gelir ile (ahlaklı ve
vicdanlı bir yönetim ve hakça paylaşım ile) 75 milyon değil,
150 milyon nüfusa bakılabilir. Nen dış borç kalır nede açlık.
Ülkemizde asgari ücrette 2.500 tl nin altında olmaz.
Peki bu olmazsa, yani halkımız bu yanlıştan dönemezse. Bizi
çok büyük bir ekonomik ve sosyal bunalım beklemektedir. Ancak
böyle bir buhran sonucunda toplumun (siyasetin, basının, hukukun
ve polisin) üzerinde biriken bu pis tortudan kurtulabiliriz.
Burada yazdığım pek çok fikrin kaba hatları. kurduğum pek
çok cümlenin sayfalarca açıklaması yapılabilir. Ama umarım bu
kadarı bile toplumumuzun düzelmesi için ufak bir katkısı olur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder