01 Mart 2014

Siyasal İslam ve tükenmeyen umutlar 2

 yazım uzun olduğu için 2 sayfada yayınlayabildim.

2.bölüm


--> Bize bakıldığında toplumumuz şu an elinde bulundurduğu pek çok hakkını hiç bir çaba harcamadan deyim yerindeyse bedavadan kazanmıştır. Bu halk 1. dünya savaşında varlığını devam ettirebilmek, kurtuluş savaşında ise var olabilme mücadelesi vermiştir. O mücadele kazanıldığında bile o anki aydınlarımızın tamamının bağımsız, laik bir cumhuriyet kurma düşüncesinde olmadıkları açıktır. Bizim şansımız Atatürk tür. O yıllar yılı cephelerde savaşmış ve kendisine bir takım başarıları (içinde bulundukları yokluğa rağmen) kazandıran halkına duyduğu minnet ile bu cumhuriyeti hayata geçirmeye gayret etmiştir. Atatürk bunu yaparken her başarısında, aldığı her rütbe ve ödülde binlerce şehidin hakkının bulunduğunu unutmamıştır. Hayatının sonuna kadar da vatanı için yaşamış ve ölmüştür. Batılı ülkeler aynı hakları elde edebilmek için yüzyıllar süren bir karanlığın içerisinden geçmek zorunda kalmıştır.
Bu gün karşılaştığımız sorunların temelinde de bu bedavacılık (yani bu kazanımların değerinin bilinmemesi) yatmaktadır.



bu gün gelinen noktada başbakanın çizdiği profil ve kullandığı dil toplumu bölmekte ve çift kutuplu bir hale sokmakla, ortaya çıkan yolsuzluk iddialarıyla beraber en büyük darbeyi inançlı insanlara vurmaktadır. bu siyasal topluluğun kemikleşmiş kadrosunu oluşturan imam hatip, kuran kursu ve tarikat veya cemaat merkezli üyeleri büyük bir travmanın eşiğine gelmişlerdir. yıllardır bu ortamlarda şeriatın (şeriat olmasa da muhafazakar bir yapının) geleceği müjdelenmiş ve bunun için büyük çaba ve sermaye harcanmıştır. sonucunda bu işi başardık diye düşünülürken bu olaylar patlak vermiştir. ve bu olaylar farklı iki kutuptan değil bu zihniyeti iktidara birlikte taşımış guruplar arasındaki güç ve iktidar paylaşımından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu olayla birlikte bu oluşum içindeki insanlar (azınlıkta olsa) bu yapıyı (islamın siyasete alet edilmesini) tartışmaya başlamışlardır.

şimdi önümüzde seçimler var. bizim ülkemizin bu sıkıntıları aşabilmesi mümkün. ama bunu yapabilmek için insanların bu şartlandırılmışlıktan kurtulmaları. bu ortaya çıkan delilleri akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek sonuçlandırmaları gerekmektedir.
Bu benim umudum. İnsanlar artık siyasilerin bizim oylarımızla ve bizim paramızla bizi yöneten insanlar olduklarının farkına varmaları ve hayatın her bölümünde yaptıkları gibi verdikleri paranın karşılığını aramalıdırlar. Bunu da oy verdikleri oluşuma parti tüzükleri, milletvekili seçim kuralları, seçim barajları, dokunulmazlıkların kaldırılması ve yargı bağımsızlığı gibi konularda baskı yaparak daha ahlaklı bir yapının oluşturulmasını istemelidirler. “Her gelen çalar” ve “bundan iyi kim var?, kime oy verelim?” mantığından hızla kurtulmalılar. Kim yaparsa yapsın çalınan para bizim cebimizdeki paradır. Bunu unutmayalım.

Ben inanıyorum ki; bu ülkede üretilen gelir ile (ahlaklı ve vicdanlı bir yönetim ve hakça paylaşım ile) 75 milyon değil, 150 milyon nüfusa bakılabilir. Nen dış borç kalır nede açlık. Ülkemizde asgari ücrette 2.500 tl nin altında olmaz.

Peki bu olmazsa, yani halkımız bu yanlıştan dönemezse. Bizi çok büyük bir ekonomik ve sosyal bunalım beklemektedir. Ancak böyle bir buhran sonucunda toplumun (siyasetin, basının, hukukun ve polisin) üzerinde biriken bu pis tortudan kurtulabiliriz.

Burada yazdığım pek çok fikrin kaba hatları. kurduğum pek çok cümlenin sayfalarca açıklaması yapılabilir. Ama umarım bu kadarı bile toplumumuzun düzelmesi için ufak bir katkısı olur.

Hiç yorum yok: