29 Mayıs 2007

http://www.yuzde52.org/

yaklaşık iki aydır takip ediyorum bu oluşumu. gördüğüm ilk eylemlerini ilgi ve beğeni ile izledim. (koç gurubunun insan kaynakları toplantısı). ama türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin belli bir guruba hizmet etmek dışında genel için bir şey yapmadığı kanaatindeydim. bu ön yargı ile bu oluşumu takip ettim. ta ki son eylemlerine kadar. bununla birlikte tüm kesimleri kucaklayıp ön yargısız, haksızlıkların karşısında durdukları açıktı.

gelelim eylemlerine. sizlere tavsiyem bu eylemleri takip edin. çünkü bu eylemler hem haklılığın hem de önlenemez bir muziplik ve zekanın ürünüdür. beni bu sorunlar karşısında güldürerek bu sorunlara daha fazla kafa yormamız gerektiğini, en uçarı şekilde hatırlatıyorlar. bazı eylemlerini onaylamayabilirsiniz ama gerçek manada yaratıcı eylemleri var. bu arkadaşlara sesleniyorum. türkiye'de her güzel şey bir süre sonra popülerliğin getirdiği bir yozlaşmaya maruz kalır. inşallah sizler bunun dışında kalmayı başarırsınız. sizi ilgi ve beğeni ile izliyorum. kolay gelsin

yazıma en sevdiğim sloganları ile son vereyim "zalimlere inat yaşasın hayat"

not:bu sorunu yaratan, dini istismar eden siyasi partilerdir. benim çocukluğumda net hatırlıyorum üniversitelere insanlar diledikleri gibi gidebiliyorlardı. ne zamanki iktidarlar bu konuları istismar etti, işte o zaman bizimde nur topu gibi bir sorunumuz oldu.

28 Mayıs 2007

haber

bu sabah televizyonda yine bir haber kafamı karıştırdı. haberde filistinli bebek hastanın israil'e tedavi amaçlı götürülüşünü anlatıyordu. israil ve filistin'in bir kaç gündür fiili savaş halinde olması, olayı haber yapıyor.aslında haber çok insani bir haberdi. tabi içerisinde israil, hasta, bebek ve insaniyet gibi verilerin olması haberde bir şeylerin ters olduğu izlenimi veriyordu. bundan bir sene önce israil lübnan a girdi ve yaklaşık 1300 sivili öldürdü (resmi rakamlarla). bu ölenler içerisinde 350 kişi 10 yaşın altında idi. bu verilerle bakınca insanın bu habere hiç sevinesi gelmiyor. hatta bu haberin bilinçli bir reklam, sempati kazanma amaçlı olduğu şüphesi ile izliyorum.

işte olay bu anda başlıyor. bir iktidarın -ki bu iktidar denilen olgu çoğunlukla büyük kitlelerin onayını almamış ve o büyük kitleyi tam manası ile temsil etmiyor- büyük bir kitleyi nasıl zor bir töhmet altında bıraktığını ortaya koyuyor.

böyle büyük acılar insanlarda uzun yıllar dinmeyecek öfke ve kine dönüşüyor.bu durum en çok hayatını sade bir şekilde huzurlu yaşamak isteyen insanların canını yakıyor. bu tespiti de en iyi crash filmi anlatıyor sanırsam. insanların bu acılarla birlikte oluşturduğu önyargılar birbirinin hayatını zehir ediyor. masum insanlardan canavarlar yaratıyor.

12 Mayıs 2007

şehitlerimizden daha büyük değiliz

Siyasetimizdeki kirlilik geçen sene okuduğum bir kitabı ve onun içinde yazılı bazı satırları aklıma getirdi;


Kurtuluş savaşının en zor dönemleridir. Türk ordusu güç bakımından kendinden kat kat üstün Yunan ordusu karşısında savaşmaktadır. (bir Yunan tümeni 11.000 – 13.000, Türk tümenleri ise en çok 5.000 kişiden oluşmaktaydı) Yunan ordusunun arkasında Avrupalı hamileri, bu hamilerin başı da manevi ve maddi hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan İngiltere. Türk ordusunun arkasında ise yıllardır tüm varını yoğunu gençlerini süregelen savaşlara feda etmiş yoksul bir Anadolu.


Ordu Yunan ordusunun 10-24 temmuz günleri arasındaki saldırısından sonra Afyon, Kütahya ve Eskişehir den çekilmiş. Bu arada 1,643 şehit, 4,981 yaralı ve 374 esir vermiş, 18 top, 47 ağır, 34 hafif makineli tüfek kaybetmişti. Hepsi bu kadar mı? cehalet ve halifenin ayartması sonucu 30,809 asker üstelik bunların 30,122 si (o dönem ki ordunun yarısı) tüfeği ile kaçmıştır.


Bu karamsar tablo sadece o sıkıntılı dönemin kısacık bir özetidir. Peki bunu ne için anlattım. Bunu aşağıda yapacağım alıntının daha iyi kavranabilmesi için anlattım.

Bu durumda Büyük Millet Meclisi;


Hükumetin isteği üzerine gizli oturuma geçmişti. Tutanak katipleri ve dinleyiciler salonu boşalttılar. Katiplerin yerini hızlı yazan Milletvekilleri aldı. Fevzi Paşa kürsüye geldi. Tıraşı uzamış, uykusuz ve yorgundu. Bozguncuların ortaya çıkması olasılığının belirdiğini söyleyerek, Konya ve Kastamonu bölgelerinde iki İstiklal Mahkemesinin kurulup ordunun sağ ve sol kanatlarının güven altına alınmasına gerek gördüklerini belirttikten sonra asıl konuya girdi:

Düşman Ankara'nın batısında, Sakarya mevzilerinde karşılamaya hazırlanıyoruz. Fakat biz Ankara da kaldıkça, ordu, daima Ankara'yı korumak zorunluluğu duyacak ve serbestçe savaşamayacaktır. Bakanlar kurulu, orduyu manevralarında serbest bırakmak için hükumet merkezimizin Kayseri'ye naklini uygun görmektedir.”


Bir şaşkınlık sessizliğinden sonra meclis patladı:

Hayırr ! Aslaaa! Olamaz öyle şey!"


Çoğu ayağa kalkmıştı. Bazıları sıraları yumrukluyordu. Fevzi Paşa konuşmasını gürültüler arasında sürdürerek sözünü zorlukla tamamlayabildi:

Bu hususun karara bağlanmasını rica ediyorum".

Kürsüden indi. Erzurum millet vekili Durak bey (Sakarya) kürsüye yürürken bağırdı:

Söz istiyorum!”


Oturumu yöneten Dr. Adnan bey in cevabını beklemeden kürsüye çıktı:

Efendiler! Biz bu davaya başladığımız gün, elimizde ne böyle bir ordu vardı, ne bu kadar silah. Bu gün eskiye nispetle çok kuvvetliyiz. bu sebeple bakanlar kurulunun önerisini reddediyorum.”



Alkışlar yükseldi.

..halk gidebilir. ailelerimiz gidebilir. memurlar gidebilir. herkes gidebilir..”


cebinden silahını çıkarıp kürsünün üstüne koydu:

..ama biz, elimizde silah, burada öleceğiz. Hiçbirimiz şehitlerimizden daha büyük değiliz.”


o dönem ki anlayışa bakar mısınız? Bize ülkemizi kazandıran meclise ve vekillerine bir bakın. Bir de şimdiki vekillere bakın. En ufak bir benzerlikleri var mı? Bu karakterli ahlaklı insanlarımız nerede? Bu gün hiçbir zorluğumuz yok. Müthiş bir gençliğimiz ve ülkemize yetecek yer altı ve üstü zenginliklerimiz mevcut. Tüm bu varlığımız şuan ki kısır döngüye akıp gidiyor. Halkımız sürekli kaybediyor. Kazananlarsa tüm yanlışlarına rağmen bu sistemi işletenler ve bi avuç mutlu azınlık. Halkımız tüm fedakarlığına rağmen ülkesinde azınlıktır. Artık her hangi bir dünya görüşü veya sempatizanlığı kenara bırakın. bize layık olacak insanları seçelim.


alıntı: Şu Çılgın Türkler - Turgut Özakman


not: başka bir yazıda Sayın Turgut Özakman'la aramızda geçen bir görüşmeyi anlatacağım.


08 Mayıs 2007

değerlendirme

şöyle neler yazmışım diye bir bakınca, son zamanlardaki yazılarım siyaset ile ilgili. hatta biraz da gerginlikle yazılmış yazılar. bu aslında kötü siyasetin insanlar üzerindeki etkisini gösteriyor. aslında yapı olarak sakin bir insan olmama rağmen olan olaylar karşısında sükunetimi koruyamamışım. :) ama korunacak gibi de değildi. her şey süt liman iken 10- 15 günlük bir süreçte görüntü tamamen tersi oldu. bir muhtıra ve benim bile 6 ay önceden öngörebildiğim bir siyasi kriz. (bu krizi sonradan öğrendiğimize göre 1- 2 yıl önceden gören insanlar da olmuş)

şimdi sakin kafa ile düşününce bir iktidarın siyasi bir inat uğruna nasıl kendini harcadığını gördük. bu arada olan abdullah gül e oldu. bu siyasi oluşum içinde en temiz ve genel tarafından en fazla kabul gören (karısının Türkiye yi a.i.h. mahkemesine vermesi dışında) kişisi harcandı.

şimdi ise bu kafa karışıklığı içerisinde insanlar hala iktidarını korumak ve perçinlemek adına türlü manevralara girişiyorlar. maalesef halkımızda yine eski oyunlara geliyor ve yine iki kutuba bölünüyor. daha önceleri biz bu iki kutupluğu ayrı ayrı isimlerle defalarca yaşamadık mı? bu siyasi oyunlara gelmeyiniz. bu oyunları düzenleyenler (iki taraf içinde geçerli) kendi iktidarlarından başka bir şey düşünmüyorlar. eğer düşünseler olayları bu aşamaya gelmeden, milletimiz gerilmeden sonlandırırlardı.

bir düşünün yaptıkları, söz verdikleri düzenlemelerin hangisi halkla ilgili? hangisi halkı önemsiyor? yoksa halka rağmen mi bir şeyler yapılmaya çalışılıyor? bizim artık insanların giyimiyle kuşamıyla yada inancıyla işimiz yok. ama inançları kullanarak onu bir iktidar aracı yapmalarına da razı değiliz. bir gemideyiz ve içindeki herkes bu gemiyi yüzdürmek için aynı yönde kürek çekmeli. daha geç kalmış sayılmayız. eğer daha kötü bir hale düşersek zaten kurtulmaya çalışırken kimsenin yanındakinin kıyafetine inancına bakma fırsatı kalmayacak. o durumda bakılacak tek şey, o durumdan nasıl kurtulacağı ve onun için kimin ne yapması gerektiğidir. o nedenle bırakın bu kamplaşmaları içeriğe bakın. bizim korkularımızı kullanarak oy almaya çalışanları bırakın artık. gerçekten halkı için çalıştıklarına inandığınız insanları destekleyin.

son bir kaç yazım bile siyasal bir beceriksizliğin toplumu nasıl gerdiğine, enerjisini nasıl yanlış yönlendirdiğine güzel bir örnek. önemli olan bunları erken fark edip bu enerjiyi olumlu yönlendirebilmek.

sonuç olarak her bir bireyin yapması gereken, siyaseti halka rağmen değil, halk için yapanlara oy vermek. tabi bulursanız.

02 Mayıs 2007

siyasi angutluk

1 senedir cumhurbaşkanlığı seçimi gündemde. iktidar biz seçeriz diye efelendi. kimseyle uzlaşmadı. ortak mutabakat aramadı. sonunda seçim günü geldi. olayı siyasi kriz haline getirdi. milleti boşu boşuna gerdi. bunda ana muhalefetin hiç bir şey yapmam yapana da müsaade etmem anlayışlı liderininde katkısı muhteşemdi. hükümet işleri yüzüne gözüne bulaştırdı.

sonuçta seçim mahkemeye gitti. bu arada bu olayın gecesinde beklenmeyen bir şey oldu ve ordu muhtıra verdi. bu tabi ki bizim demokrasimizin dünyada hiç bir zaman düzelmeyen imajına sağlam bir faça daha attı. sivil toplum ve siyasilerimiz bunun çözümünün hukuk ve meclis olduğu üzerindeki vurgusu ve bu söylevin geniş bir kitle tarafından kabulü ile asker bu muhtıra arkasında duramadı.

bu ayıbın % 25 i askere, % 40 iktidara. % 35 da ana muhalefete aittir.

şimdi demokrasi çığlıkları tavan yaptı. ayıptır yahu. şimdi halka danışalım fikrine sarıldı hepsi. soruyorum 1 senedir neredeydiniz. hep bu yumurtanın ebatları boşaltım sistemimizin çapından büyük olduğunda mı beynimize kan gidecek?

bizim;
- cumhurbaşkanlığı için 5 + 5 ve halk oyuyla seçilmesi,
- seçilme yaşının 25 yaşa indirilmesi
- seçim barajlarının düşürülmesi
gibi yıllardır istediğimiz demokratik açılımlar şimdi akıllara geldi.

bunları yeterli görmüyorum. siyasi ahlak yasasının çıkarılmasını; milletin oyunu alıp onu temsilen meclise giren bir vekilin, parti değiştirmesinin önlenmesi, partiden istifasının iptalini ( bir sorunu var ise mücadelesini partisi içerisinde devam etsin. demokrasinin gereği budur.) eğer ki yine de olmuyorsa milletvekilliğinden istifasını gerektiren bir düzenleme yapılmasını istiyorum. en son olarak da dokunulmazlık sınırlandırılmasını istiyorum. işte bu bizim demokrasimizin imajını düzeltecek yapılanmadır.

bu düzenlemeler ile başımıza seçtiklerimizin bizim efendilerimiz değil de bizim temsilcilerimiz olduklarının sürekli akıllarında kalmalarını sağlamış oluruz.

borçsuz olmak onurlu bir bağımsızlığı temin eder

haber:

Venezüella, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası üyeliğinden çıkacağını açıkladı

Venezüella, “ABD emperyalizminin emrinde” olmakla suçladığı Uluslararası Para Fonu (IMF)
ve Dünya Bankası üyeliğinden çıkacağını açıkladı.

Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, 1 Mayıs İşçi Bayramı vesilesiyle katıldığı bir
kutlama toplantısında yaptığı konuşmada, “Bundan böyle, ne IMF'ye, ne Dünya Bankasına ne
de başka hiç kimseye ihtiyacımız yok. Artık Washington'a gitmek zorunda değiliz” dedi.

Chavez, ayrılma kararını bu kuruluşlara en kısa zamanda resmen bildireceklerini söyledi.

Dünyanın 5. büyük petrol ihracatçısı olan Venezüella, petrol fiyatlarının yükselmesi
sayesinde IMF'ye ve Dünya Bankasına olan bütün borçlarını kapatmıştı.

IMF ile Dünya Bankasını Latin Amerika'nın içinde bulunduğu yoksulluktan sorumlu tutan
Chavez, Latin Amerika ülkelerinin kendi aralarında alternatif bir kredi kurumu
oluşturmalarını savunuyor.

Chavez, ciddi bir sermaye katkısı sağlamaya söz verdiği ve “Güney Bankası” adını önerdiği
bu alternatif bankanın Latin Amerika ülkelerinin bağımsız kalkınma politikalarına yardımcı
olacağına inanıyor.


yorum:

efendim kendisini destekliyor ve seviyoruz. böyle gaz verici açıklamalarının devamını diliyoruz. darısı bizim başımıza. biz imf den ancak angut ve uzlaşamayan politikacılar para edince kurtuluruz. onları isteyene satar borçlarımızı kapatırız. zira satacak petrolümüz olmadığından. bu vesileyle gönülsüz sevgililiğimizi de sona erdirmiş oluruz. ciğeri beş para etmeyen, medeniyetlerini kan ve gözyaşı üzerine inşa eden insanların (devletlerin) elini eteğini bir avuç para için öpmeyi içime sindiremiyorum.


haber kaynağı: haberturk, canavarlar