17 Temmuz 2007

yasama

bu gün okuduğum bir haber.
yasama ile ilgili. bazı yöneticilerimiz yasamayı halk için yaptıklarını unutmuş gibi görünüyor. hürriyetten şükrü kızılot un yazısının ayrıntılarında bunlar yatmakta. islamı simge gibi kullanmak benim görüşümce en büyük haram ve şirk tir. hele onu kullanarak bir şeyler elde etmek. halkım tekrar sesleniyorum başımızdaki siyasilerin bizleri düşündüğü falan yok. hepsi kendi ve çevresindekilerin cebini doldurmaya bakıyor.

buyurum okuyun yazıyı. sonunda da islam da yönetici ahlakı ile ilgili bir örnek verilmiş. ibretlik.


.................................................................

Babalar ve çocukları


BABALAR için çocukları çok önemli, adeta dünyaları...

Babaların ve kuşkusuz annelerin çocuklarıyla ilgili en büyük özlemi; iyi eğitim, güzel bir iş ve mutlu bir evlilik yapmaları...

Anne ve babaların, çocuklarını başarılı görüp, iftihar etmeleri, belki de en büyük zenginlikleri.

YETENEKLİ ÇOCUKLAR

Bir de özel yeteneği olan "mucize çocuklar" var.

Bugünlerde yine, bazı babalar ve akşamdan sabaha trilyoner olan yetenekli çocukları konuşuluyor. Bu yeni bir olay değil.

Siyasetle uğraşan bazı babaların çocukları, eşleri, kardeşleri ve yeğenleri zaman zaman hep gündeme gelmiştir.

Bugünlerde de bazı siyasetçilerin çocukları ve yakın akrabalarına ait; arsalar, villalar, 600 daire, fabrikalar, büyük şirketler, gemiler, milyonlarca dolarlık hesaplar tartışılıyor.

Olaya, üç açıdan bakmak gerekiyor.

1- Servetin kaynağının açıklanması:

Kişinin kendisi, çocukları ve eşinin büyük bir serveti olabilir. Kaynağını belirtebildiği sürece (miras, kazanç, piyango vs.), ortada bir sorun yoktur.

Buna kimse olumsuz bir şey söyleyemez. Söylemişse de özür dilemesi gerekir. Gerçek dışı bir servet iddiası varsa, bunu kanıtlayamayan da özür dilemeli.

2- Servetin kaynağının açıklanamaması:

Politikacıların, başlangıçta verdiği; kendisi, eşi ve çocuklarını kapsayan "mal bildirimi" var. Aradan geçen süre zarfında örneğin 5-10 yıl içinde edinilen servet, bu bildirimle kıyaslanır.

Ciddi bir artış varsa ve açıklanamıyorsa, o zaman sorun vardır. Bunun hesabı her an sorulabilir.

3- Çocukların serveti:

Politikacılar; 18 yaşına, tahsilde ise 25 yaşına kadar olan çocuklarının ve eşinin servetini, kendi mal bildirimlerinde gösteriyorlar.

Çocuklar büyükse göstermiyorlar. Bu arada çocuğa ya da eşe, gayrimenkul ya da şirket hissesi bağışlamışlarsa, bu bağışı edinenler veraset ve intikal vergisi ödeyecekler. Bu vergi de zamanaşımı da yok!..

Burada ilginç bir durum var; çocuk 28 yaşında, 5-10 milyon dolarlık ya da 40-50 milyon dolarlık serveti var. Normalde, 15-20 milyon dolar ya da daha fazla kazanç sağlamalı ya da miras kalmalı ki bu serveti edinsin. Ancak, politikacıların büyük kısmının çocukları, şahıs olarak ya vergi mükellefi değiller ya da sembolik bir kazanç bildirmişler.

Böyle olmasına rağmen, kendilerine "Arkadaş, sen 30 yaşında genç bir adamsın. Milyonlarca dolar servetin var. Bu değirmenin suyu nereden geldi? Açıkla bakalım" diye sorulamıyor.

NİYE SORULAMIYOR?

Nedeni belli, bu sorgulamayı engelleyen bir yasa çıktı da onun için.

1) Kişinin her türlü harcama ve tasarruflarını, vergisi ödenmiş veya vergiye tabi olmayan kazançlardan sağlayıp sağlamadığının sorgulanması ile ilgili Vergi Usul Kanunu’nun 30/7. maddesi 1 Ocak 2003 tarihinden geçerli olmak üzere, yürürlükten kaldırıldı (Bkz. 9 Ocak 2003 tarihli R. Gazete’de yayınlanan 4783 sayılı Kanun’un 9. maddesi).

2) Vergiye tabi gelirlerle ilişkilendirilemeyen ve harcandığı veya tasarruf edildiği tespit edilen mal ve hakların, safi irat olarak kabul edileceğine dair, Gelir Vergisi Kanunu’nun 82/2. maddesi de aynı Kanunun 7. maddesi ile yürürlükten kaldırıldı.

Özetle, bu yasaya istinaden bir siyasetçinin ya da işadamının oğluna, kızına ya da karısına "Bu değirmenin suyu nereden geldi? Bu evi, arsayı, villayı, fabrikayı vs. nereden aldın, bankadaki milyon dolarların kaynağı ne?" diye sorulamıyor, vergisi de alınamıyor...

Devlet hazinesi

HAZRETİ Ömer, Halife. Bir gece makamında ziyaretçisi gelir. Selam verir. Selamı alınmamıştır. Oturur. Ömer işiyle meşgul.

Ziyaretçi bekler. Ömer çalışır. Selam alınmamış, yüzüne bile bakılmamıştır.

İş biter. Ömer mumu söndürür. Bir başka mumu yakar. O anda selamını alır. Konuşmaya başlar.

Ziyaretçi sorar; "Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve niçin bir mumu söndürüp diğer mumu yaktın ve ondan sonra benle konuşmaya başladın?"

Hazreti Ömer;

- Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle meşgul olmaya başladım.

Ziyaretçinin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder;

- Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer’i bizim başımızdan eksik etme!..

Şükrü KIZILOT

kaynak:......... hürriyet

amin......

Hiç yorum yok: