13 Eylül 2008

bizi deniyorlar (uykusuz) 13.08.2008

onların gözünde birer denekten farkımız yok. hızlı trenleri için bizi deniyorlar, abuk sabuk yasa teklifleri için hep bizi deniyorlar.

çocuklarımız üzerinde sistem üzerine sistem deniyorlar. üniversiteye girmenin yolu her kuşakta değişiyor, yetmiyor, bir kuşakta iki kere değişebiliyor. ülkece, beyefendilerin "pilot bölgesiyiz", "figüranlarıyız", "crash test dummie" siyiz.

bu dergi için çalışan insanlar arasında en fazla 15 yaş fark var ve hiçbiri, aynı sınav sisteminden geçmiş, aynı sınav sistemiyle mezun olmuş, üniversiteye girmiş değil.

kalitesiz binalarını, derme çatma yollarını, buram buram asfaltın yanında yolsuzluk kokan otobanlarını, seçim barajlarını hep üzerimizde deniyorlar... olmadı, baştan yaparlar, bir daha denerler. nasıl olsa söz konusu olan sizin, bizim hayatımızdır, beyefendilerin değil.

beyefendilerin gözünde birer denek hayvanından farkımız yok. hepsi bitti, şimdi yaptığı ve milyonlarca dolara satacağı geminin filikalarının sağlam olup olmadığını da üzerimizde denemeye başladılar. sağlamsa ne ala, değilse elveda...


işçilerimiz, birer kum torbası muamelesi görerek filikaların sağlam olup olmadığının anlaşılması için kullanılabiliyor. 3 can daha gitmiş, 3 aile daha evladını kaybetmiş ne var bunda? filikayı denediler ya, bu yeter onlara. sağlam değilmiş işte düzenekleri, yenisini yaparlar, yine denerler, yine kum torbası yerine işçilerimizi kullanırlar. yapmazlar bir daha mıdiyorsunuz? siz daha bu ülkeyi tanımıyorsunuz.

tüpgaz kaçağını çakmağıyla kontrol eden tüpçü misali, ama kendi hayatlarını değil, bizim hayatlarımızı ortaya koyarak deniyorlar.

yıllardır üzerimizde herşeyi denediler; terör örgütlerini, istikrarlaştırmanın türlü çeşidini, en akla gelmedik para politikalarını, garabet eğitim sistemlerini... şimdi bir filikanın sağlam olup olmadığını denemişler, çok mu? verecek 70 milyon canımız var, azar azar veriyoruz: beyefendilere feda olsun!

not: yazı 13.08.2008 tarihli uykusuz dergisinin kapağından alıntıdır.

12 Nisan 2008

barış manço

barış mançonun benim için ne ifade ettiğini yazacağım. biyografisine nasıl olsa her yerden ulaşabilirsiniz.

barış manço bir dönem gençliğinin üzerinde en fazla etki bırakan sanatçılardan biridir. bende de olduğu gibi. toplumumuza ait pek çok değer yargısını -özellikle kültüründen kopmadan evrensel bir insan oluşturabilecek olanlarını- şarkıları ile bir nesile aktarmış. toplum hızla yozlaşırken mücadelesine farklı kulvarlarda yılmadan devam etmiştir.

şanslıyım ki sanatçılığını bir kaç uyduruk parça ve sansasyonel yaşam tarzı ile pekiştirenlerin yanında gerçek sanatçıları da görebildim. barış mançoda kariyerini tabiri caizse tırnakları ile kazıyarak oluşturmuştur. bende öyle ulu bir çınarın gölgesinden istifade edebildiğim için mutluyum.

dün akşam bazı parçalarını ve kliplerini izlemek üzere youtuba a girdim. barış manço hakkında yazılan yorumlar içimi sızlattı. -yazıyı yazmama da neden oldu- onca çabasına rağmen halen anlatmak istediğini almak istemeyen bazı yaşam formları mevcut. barış mançonun vizyonunu algılayabilmeleri için sanatçının sanat yaşantısı ile özel hayatı arasındaki farkı anlamaları gerekiyor.

barış manço türk sanatının ciddi bir değeri idi. şarkıları ile çok şey anlattı. kaybolmakta olan, bizi biz yapan değerleri hatırlattı. bugün ki pek çok müsveddenin aksine kendi çıkarlarının önüne topluma örnek olma vizyonunu, zengin kültürümüzle harmanlayıp insanları bilinçlendirmeye çalıştı. yine de çoğunluk tarafından kıymeti bilinemedi.

hiç bir değerimize sahip çıkamadığımız gibi ona da layık olamadık. yüzyıllar sonra değeri anlaşılacağı umuduyla..

anlıyorsun değil mi?

dönence

kol düğmeleri

gamzedeyim deva bulsam


halil ibrahim sofrası


hal hal

sarı çizmeli mehmet ağa

17 Şubat 2008

habere ulaşmak

türkiye de bu iş çok zor. malum medyanın çoğunluğu tekel elinde. ve keyfi, işine geldiği gibi, çıkarları doğrultusunda pompalama haberler yapılıyor. bunlar gün boyu tv ve gazetelerle destekleniyor. diğer yandan tarafsız !! haber yaptığını savunan yeşil sermaye kanalları mevcut. onlar da çıkarları doğrultusunda haberleri istedikleri gibi eğip bükerek sunuyorlar. bunların yanında bağımsız gibi gözüken bir kısım medyada gerek dağıtım kanalları gerekse reklam verenler tarafından esnetilmek suretiyle olaylar istenilen ağdalı kıvamda ekranlara ve gazetelere taşınıyor.

peki ben nasıl haber alacağım. benim taktiğim şu günlük kamuoyunu oyalayacak haberleri okurken internetten ntv ve haber7 deki yazılanları okuyorum. haber 7 de kurulan ideolojik cümleleri ayıklayıp okumak zorunda kalıyorum. değişik görüşlerde bir kaç gazete eve girdiği için onlarla karşılaştırıp netlik ayarını yapmaya çalışıyorum. sonuç her zaman isabetli olmuyor ama yorucuda olsa bu yöntem çoğunlukla işe yarıyor. daha ince detaylar içinse okuyucusundan başka ekonomik kaynağı olmayan mizah dergilerini kullanıyorum. çok kritik dönemlerde de haberlerine güvendiğim bir iki köşe yazarını okuyorum.

-her olayda özgür basın diye yırtınanların iki yüzlülüğü ortada. bizlerin haber alma özgürlüğümüz çokta umurlarında-

sonunda habere bir nebze yaklaşmış oluyorum.

bunu neden anlattım? dünden beri üye olduğum bazı sitelerde şırnak cizre de ölen vatandaşımızın üzerine spekülasyonlar yapıldı. bu ölü bedeni kullanarak iki siyasi tarafta (sağ -sol) kendi fikirlerinin haklılığını savundu. bugün bakıyoruz ki ölen kişi 16 yaşında yahya menekşe. nasıl öldüğü muamma. evet maalesef insanlar bu ölü bedenide ölüm nedeni için kullanmaya kalktıkları için net bir ifadesi yok ölümünün. cenaze işlemi sırasında iki türk bayrağının asıldığı direkler kırılarak aşağıya indirilmesi bu ölümün panzer ezerek yapıldığı gibi bir nedene dayandırılıp ayaklanma çıkartmak bahanesi yapıldığı iddialarını güçlendiriyor bence. ilerleyen günlerde ortaya çıkacaktır gerçek.

bu arda bazı mailleri paylaşayım. kanaltürk ün yaptığı yayınların bazılarının çıkarlarına dokunduğu ile alakalı. ben kanalı izlemediğim için net bir fikrim yok. ama mailde anlatılanlar bugünün türkiye sinde olmayacak şeyler gibi gözükmüyor.

buyurun;

Kanaltürk

AKP iktidarı, mecliste en büyüktür. AKP iktidarı, cumhurbaşkanı,
başkomutan, başbakan, bakan, danışman, genel müdür, müdür, memur
kadrolarını doldurduğuna göre devlet ne kadar büyükse, o kadar
büyüktür.
Keyfine göre Anayasa yaptırdığına bakılırsa, devletten de büyüktür.
Keyfine göre yargıç, savcı atadığına, istediği yasayı çıkarıp, var
olanı
keyfine uydurduğuna ve keyfine uymayan mahkeme kararlarına da
uymadığına
göre, hukuktan bile büyüktür!
Medyanın yarısı AKP'li olup, diğer yarısı da susta durduğuna göre, AKP

iktidarı, medyadan çoook daha büyüktür...


Ne var ki AKP İktidarı, büyüklüğüne bir türlü inanamıyor, sindiremiyor,

taşıyamıyor, kendisini küçük görüyor ki hâlâ Kanaltürk'le uğraşıyor.
Uğraştıkça da kendini küçültüyor.


Kanaltürk nedir?


Bir avuç gözü kara 'deli gönül'ün, varlarını yoklarını ortaya koyup,
inandıklarını dile getirip düşündüklerini söyledikleri, AKP'ye sert
muhalefet yapılan, ama karşıt görüşlere de yer veren, birbirinden
donanımlı ve yetenekli insanların, beş aydır maaş almadan, özveriyle
çalıştıkları bir televizyon kanalı. Bir özelliği var: Çok
seyrediliyor.


Vay sen misin etine buduna bakmadan AKP'ye kafa tutmaya kalkan dendi
ve
Büyük AKP İktidarı, küçücük Kanaltürk'ü 'bitirme' planında önce
Maliye'yi
kullandı. Onlarca müfettiş bir yıldır ablukaya aldı kanalı.
Yetmedi,
reklam verenlere tek tek telefon açtırıldı, gözdağı verdirildi.

Derken RTÜK sopası devreye girdi, dünya medya tarihine geçecek
cezalar kesildi. Son darbeyi, üç gün boyunca reklam yasağıyla
indirdiler. Neymiş efendim? Yolsuzluk ve Yoksulluk programında bir
tekzip
20 saniye sonra döndürülmüş. Ama döndürülmüş, hem de gecikmeden dolayı

özür dilenerek bir kez daha döndürülmüş. Hiçbir biçimde cezayı hak
etmiyor
Kanaltürk. Hele 20 saniyelik bir gecikmeye, üç günlük reklam
kesintisi, insafsız bir infaz!


İnfazcı niçin RTÜK? Çünkü Tuncay Molloveisoğlu, ki bence Uğur
Mumcu'dan sonra Türkiye'nin en iyi araştırmacı gazetecisidir, Yolsuzluk
ve
Yoksulluk programında Almanya'daki Deniz Feneri Derneği ve Kanal 7'ye
yapılan baskınla tutuklanan yöneticilerini gündeme getirdi. Alman
polisi,
Deniz Feneri'nin 'yoksullara yardım' diye topladığı 14 milyon euro'nun

kayıp olduğunu ve bu paradan 7 milyon euro'nun Kanal 7'nin Almanya
şubesi
Euro 7'ye aktarıldığını tespit etmişti! Ama Tuncay Mollaveisoğlu
araştırmayı derinleştirince:


RTÜK başkanı Zahit Akman'ın Kanal 7'nin kurucuları arasında olup, bu
görevinden ancak RTÜK üyesi seçildikten sonra 30 Eylül 2005'te ayrıldığı

ve... Kanal 7 hisselerini Alman polisi tarafından tutuklanan
Deniz Feneri Derneği Başkanı Mehmet Gürhan'a devrettiği, iddiasına da
ulaştı. Hem de belgeleriyle!


Belgelerle destekli bu iddia, CHP'li Milletvekili Emin Koç tarafından
meclis gündemine taşındı ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın önünde soru
önergesi olarak duruyor.

Zahid Akman'ın RTÜK'ü, işte başkanına yönelik bu yolsuzluk iddiası
yüzünden infaz ediyor, Kanaltürk'ü. Ve iddianın ucu kimbilir kimlere
dayanıyor ki kaybolan 14 milyon euro'luk 'yoksul yardım' larında, Büyük

AKP İktidarı da Kanaltürk batınca rahat bir soluk alacak... mı dersiniz
?

Fos büyüklük var, pos büyüklük var. AKP'ninki fos büyüklük.

Yoksa bu kadar korkar mıydı, küçücük Kanaltürk'ün posundan?

işte iddialar. ortam bu iken sağlıklı haber almamızı sağlayacak kaynakların artması dileğiyle..

15 Şubat 2008

vatan hainliği

evet ağır gibi duruyor başlık. ama gerçek bu. ülkemiz yıllardır uygulanan yanlış politikalarla halkın refahı için kullanılacak milli servetini dünya zenginleri listesine soktuğu 26 dolar milyarderi ile göstermiştir.( refah düzeyi bizden kat kat üstün japonya bile bu listede altımızda)

liyakat usulüne göre dağıtılmayan görevler bunun birinci nedeni. durum böyle olunca o yöneticiler bu eksiklerinin diyetlerini bizim mallarımızı peşkeş çekerek ödüyorlar geriye. siyaset bu ülke üzerine örtülmüş bir leş örtüsüdür. siyasiler kendi/yandaşlarının çıkarlarını iktidar hırsı ile harmanlayarak vatandaşına etmediğini bırakmıyor. bakınız yıllardır iktidar denilen garabetin tüm ayıpları halka başka türlü bir vergi olarak gelmiştir. iktidar ve yandaşları tüm pisliklerini örtbas etmiş ve bunu yaparken bizim paramızla bozuk ekonomi dolayısıyla tüm yetkilileri satın almıştır.

nasıl böyle kesin bir kanıya varıyorum. bakınız murat demirel e. geçen haftalarda gazetelerde küçük köşelerde haberleri çıktı. kaçımız fark ettik. ben olayı kısaca anlatayım. murat bey e ait dosyalar kaybolur ve bulunamadığı için bazı davalardan yargılanamaz davası zaman aşımından düşer. sonra ne olur? dava düşünce dosyalar aynı suçtan yargılanan ali balkaner in dosyaları arasından kendiliğinden !!! çıkar. banka hortumcuları türkiye yi 50 milyar dolar zara uğrattığı düşünülüyor. ve bu suçtan yatan banka sahibi kalmadı. yani hepsi şimdi yeniden aramızda. saygın insanlar olarak. türkiye terör belasına 100 milyar dolar harcadığını düşünürseniz. küçük bir pkk gibi bakabilirsiniz bu adamlara.

30 yaşında bir insan olarak 65 yaşında emekli olacağım gerçeği çok koyuyor. hele iktidar denen olgunun zamanında kitleri iktidar çöplüğüne çevirmesi ve 40 yaşındaki genç emekliler bunun nedeni. peki faturası? biz ne güne duruyoruz değil mi? her şey çok güzel. ekonomi, türkiye nin dışarıdaki siyasi itibarı, refah düzeyi, eğitim, iş olanakları. onuda yazın bizim faturamıza biz öderiz değil mi?

iktidar ı eleştirirken hiç bir siyasi görüşü ayırmıyorum. hepsi aynı bokun başka rengi. iktidarlar döneminde zengin olan insanları araştırın. devrin siyasileriyle olan bağları sizi şaşırtacaktır. peki kimin parasıyla bunlar finanse edilir bunu da sorarsınız değil mi?

peki bu kadar sitemli yazdın bunu tetikleyen ne oldu bunlar yeni konular değil derseniz. evet başka bir konu. alınız haberin linkini veriyorum okuyup karar veriniz. link

her şey ne kadar ucuz ve normal. çünkü biz ucuzuz. okuyup araştırmak yerine kadın programları, diziler izlemek daha cazip değil mi?

bu akşam hangi diziyi izlesem?

aşağıdaki linkler bu yazıyla ilgilidir

murat demirel le ilgili haber

yazının ilham kaynağı

türkiye de gelir adaletsizliğinden kaynaklanan garipliğin haberi

12 Şubat 2008

en güzel hayalini seç

bir kaç gündür hayattan uzak sakin bir köşedeydim. sessizliği dinledim. insanın kendini dinlemesi ne kadar güzelmiş. orayı çok seviyorum. manzarası çok güzel. arada bir hayattan sıkıldığımda oraya gidip manzarayı izlediğimde şarj oluyorum. pillerim doluyor.

bu sabah yine baktım ve manzarada kayboldum. hayallere daldım. o kadar güzel bir hayalle uyandım ki. sadece o hayal için bile hayatı yaşamaya değer.


not: bu şarkıyı bugün dinledim ilk defa. beni bulmuşlar bir şekilde. dinledim ve hoşuma gitti.
iki - mutsuz son