evet datça da iken cennete bir basamak kaldığını hissediyorsunuz. tertemiz nemsiz bir hava, sakin bir atmosfer, pırıl pırıl bir deniz ve sıcacık insanlar. sokakta karşılaştığınız herkesle selamlaşın. korkmayın gülen gözlerle karşılığını fazlasıyla alırsınız. hele büyülü büyük şehirlerde artık insanlar birbirinden korkmaya çekinmeye birbirine potansiyel tehlike gibi bakmaya başladığını düşününce bu büyük bir lütuf insana.
tospiş in daveti üzerine gittim datça ya. uzun bir aradan sonra ümmü teyzeyi görmüş oldum. üç gün beni krallar gibi ağırladı.
ümmü teyze elli küsür yıllık hayatına pek çok sevinç, sıkıntı ile birlikte pırıl pırıl iki tane evlat sıkıştırmış. kendisi ulu bir meşe gibi tüm azameti ile türkiye'min aydınlık yüzünü temsil ediyor. düşürdüğü iki palamutta en az onun kadar yüce bir insanlık potansiyeli taşıyor. ümmü teyze her hali ile bu coğrafyadan beslendiğini gülen yüzü ile en güzel şekilde ifade ediyor. bende bu kısa sürede bu ilgi ve şefkatine mazhar olma saadetini yaşıyorum.
etrafında ise hepsi birbirinden sorumlu onlarca insan..
datça da tospiş, seval ve ben dolaşıyoruz.
erol ile tanıştırıyorlar beni; erol eski datça evlerini işletiyor. kafası bu güzel işlerle birlikte memlekete dair güzel fikirlerle de meşgul hep. bu küçük adamın düşünceli hali gözümden gitmiyor. bu arada eski datça da takvimler saatler çok güzel bir geçmişte kalmış gibi. eski kelimesini bu kadar güzel taşıyabilecek kaç işletme vardır diye sorduruyor kendi kendime.
sonra mesudiye ye geçiyoruz. burada da gözleri, içindeki insan sevgisi ile parlayan insanlarla tanışıyoruz. semra abla ve ogün. ogun's place adında bir yer işletiyorlar. biz acıktık diyoruz. şu an sezona başlamamış olmalarına rağmen bizimle ilgileniyor ve enfes bir mürdümük çorbası ile birlikte fırından yeni çıkmış mis gibi çörek otlu susamlı ve karanfilli bir ekmek yanına köy peyniri, domates, zeytin üçlemesi. bu leziz yemeklerle nirvanaya yaklaşırken sıcacık sohbetleriyle bizi uçuruyorlar. hatta bizimle gerektiği gibi ilgilenemediklerini söyleyerek özür diliyorlar ayrılırken. bir insan nasıl bu kadar mütevazi olur?
üç günün ardından marmaris e gitmek üzere ayrılıyoruz. orada da beş pırlanta bizi bekliyor.kaptan mustafa abinin yönetiminde çok keyifli, şarkılı türkülü bir yolculuktan sonra marmaris' e varıyoruz. tospiş in abisi şenol abi , kız arkadaşı lena , onların oğlu çamur ve tospiş in kankileri hakan ve mehmet le tanışıyorum. lena ve şenol abi bizi iki gün kendi evimizdeymişiz gibi ağırladılar. sanki her daim o evin bir ferdiydik.çok keyifli bu iki günü şenol abinin esprileri lena' nın leziz yemekleri ve hoş sohbetleri ile birkaç saat geçmiş gibi yaşadık. çamurun da bu ev sahipliğinde en az şenol abi ve lena kadar rolü oldu. hakan ve mehmet te sıcacık sohbetleri ile bu havayı yoğunlaştırdı.
bu kısacık tatil çok doyurucu oldu. yaptıkları onca şeye rağmen tüm samimiyetleri ve gülen gözleri ile mütevaziliğin ne kadar yüce bir sıfat olduğunun canlı şahitleri idi bu anlattığım insanlar. ruhları hiçbir zaman taşıdıkları bedenin sınırlarında kalmayan, onu misli misli aşan, mucizeleri sıradanlığa dönüştüren ve bunu ifade edince mahcup olan, hayal gibi gerçek insanlar.
bu kadar sığlık ve yozluğun arasında sıcacık bir anadolu kasabası datça. insanları gibi kendisi de sıcacık. bu sıcaklığı başka yerlerdeki gibi ağdalı ve göstermelik değil içten ve samimi. ben masal gibi bir hafta geçirdim. bu rüya için herkese tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.
eğer cennetin bir eşiği var ise; bu her şeyi ile datça'dır.
not: kuti sana çektiğim mesaj tamamıyla doğrudur. insanların senden özlemle bahsederken gözlerindeki parıltıyı görmeliydin.. ben gördüm ve senin adına çok mutlu oldum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder